İzleyiciler

17 Ekim 2017 Salı

Ses ve Konuşma Üretimi Mekanizması ?


Merhaba,

     Bu yazımızda  ‘Sesimiz nasıl oluşur’ ve ‘ Konuşma eylemi nasıl gerçekleşmektedir’ sorularını yanıtlamaya çalışacağız. Yazımıza, ses sistemizi oluşturan yapıları tanıtmak ile başlayabiliriz. Ses sistemimiz; aşağıdan yukarıya doğru akciğerler(pulmones),soluk borusu(trakea),gırtlak(larenks),burun(nasus) ve ağız boşluğundan oluşmaktadır. Aslında; hepinizin daha önceden duymuş olduğu, solunum yollarını oluşturan organlarımız bunlar. Sağlıklı bir sesin oluşabilmesi için de ses sistemimizde yer alan tüm yapıların sağlıklı ve uyumlu bir şekilde çalışması gerekmektedir. Bu yapılar nasıl oluyor da ses üretiminde görev alıyor, isterseniz daha detaylı inceleyelim.
 
     İnsan sesi 3 aşama içerisinde oluşmaktadır. Bunlardan ilki respirasyon; yani solunum aşamasıdır. Solunum ,dış ortamdan alınan hava içindeki oksijen ile organizma içindeki karbondioksitin karşılıklı olarak yer değiştirmesidir. Ve bizler de, yaşamın sürdürülebilmesi için havanın solunumuna gereksinim duyarız ki bu solunuma vejetatif (yaşamsal) solunum adı verilir. Ancak ; yaşamsal işlevinin yanında konuşma eylemi için de solunuma gereksinim duyarız ki bu solunuma da konuşma için solunum (biyososyal solunum) adı verilir. Bu şekilde konuşmanın en temel kaynağı olan havayı, soluk almamız ile ciğerlerimize sağlamış oluruz. Konuşma için solunum,vejetatif (yaşamsal) solunumdan bazı açılardan farklılık göstermektedir. Örneğin; vejetatif solunumun nefes alma ve nefes verme evrelerinin her biri ortalama 2,5 sn sürerken ; biyososyal solunumun nefes alma süresi 2-3 sn, nefes verme süresi ise 15-20 saniye kadar sürebilir.Diğer bir farklılık da vejetatif solunumda bütün solunum yolları açık iken biyososyal solunumda hava,ağız boşluğunda,larenkste bir dirençle karşılaşmaktadır.Ayrıca; bizler konuşmak için daha fazla havaya gereksinim duyarız .
 
               Respirasyon yani solunum aşamasından sonra gelen 2.aşamamız ise Fonasyon ; yani ses tellerinin titreşim aşamasıdır. Bu aşamada ; bizler nefes verirken akciğerlerimizden gelen hava soluk borumuz aracılığı ile  gırtlağımıza(larenks) ulaşır.Gırtlak; kıkırdak,kas ve ligamentlerden oluşan kompleks bir solunum yolu bölümü olup üzerinde ses tellerini bulundurmaktadır.İşte bu aşamada da akciğerlerden gelen havanın ,gırtlak ( larenks) üzerindeki ses tellerini titreştirmesi ile glottal ton (ham ses) oluşmaktadır.( Ses tellerinin bir saniyedeki açlıp kapanma olayına temel frekans (fo) denilir ve bu temel frekans sesin tizliğini ve pesliğini belirlemektedir.Temel frekansı belirleyen de ses tellerimizin(vokal kords) kütlesi,gerginliği ve uzunluğu gibi özelliklerdir. Yani; ses tellerinin uzun ve kalın olması ile kalın bir ses algılanır iken ince ve dar olması ile de ince bir ses algılanmış olur.)
           Cızırtı şeklindeki bu ham ses, gırtlak üzerindeki hava yolunda bulunan yutak,ağız ve burun boşluklarından geçerken bu boşlukların şekil ve hacimlerine göre şekillmesi ile de kişiye özgü olan ses tonumuz oluşmaktadır. Ki bu aşamaya da rezonans aşaması denmektedir.Buraya kadar olan bu 3 aşama ile insan sesinin üretiminden bahsettik.
 
        Konuşma seslerinin üretimi için bir de artikülayon(sesletim) aşamasına ihtiyaç duyarız. Bu aşamada ise ;konuşmaya yardımcı dediğimiz artikülatör organlarımızın (dil,diş,dudak,yumuşak damak,sert damak,farenks) düzenli ve birbiri ardına belirli bir sıralamaya uyarak gerçekleştirdiği hareketler aracılığı ile konuşma sesleri (sesbirimler) üretilerek konuşma gerçekleşmiş olur.Böylelikle dile özgü bireysel sesbirimler üretilir. Buna da sesletim diyoruz.Örneğin ;/p/ sesbiriminin üretiminde, dudaklar kapatılarak havanın önü kesilir ya da sürtünmeli bir sesbirim olan /f/ da ,ise üst dişlerimiz ile alt dudağımıza dokunuruz.

 
     Bu yazımızda ses ve konuşma üretimi mekanizmalarını anlatmaya çalıştık. Bundan sonraki yazılarımızda ise bu mekanizmalarda yaşanabilecek sorunlar ve karşılaşılan konuşma bozukluklarından bahsedeceğiz.... :)
 
 
 




                                                           

10 Ekim 2017 Salı

Oyun İçerisinde Dil Becerilerini Destekleme



Oyun İçerisinde Dil Becerilerini Destekleme



Oyun aktiviteleri, çocukların hayatının önemli bir bölümünü oluştururken; çocuklar, yetişkinlerden de bu oyun aktivitelerinin bir parçası olmalarını isterler. Bu durum , aynı zamanda çocuğunuzun dil gelişimini eğlenceli bir yolla desteklemek için yetişkinlere fırsat sunar. Peki, oyun içerisinde dil gelişiminin desteklenmesi  nasıl mümkün olmaktadır? Öncelikli altın kuralımız, çocuğun dikkatini izlemek olmalıdır. Unutulmamalıdır ki oyun çocuğun lider olduğu bir etkinliktir. O halde onun ilgi, istek ve yönlendirmelerine kulak vermeliyiz. Konuşma eylemi, karşılıklı etkileşimi yani; karşı tarafı dinlemeyi  ve cevap vermeyi de gerektirdiği için sıra alma becerisi konuşmada önem kazanmaktadır. Bu beceri de, oyun yolu ile okul öncesi dönem çocuğuna kazandırılabilir. Oyunda sıra ona geldiğinde, jest ve mimikleriniz ile ya da göz kontağı kurarak beklemeniz yoluyla aktivite sırasının kendisinde olduğunu öğrenmesini sağlayabilirsiniz. Zamanla bu durumu içselleştirecektir. Oyun içerisinde kimi zaman şarkılar söylemek de çocukta dil edinimini destekleyen interaktif bir aktivitedir. Söylenen şarkı klasik bir çocuk şarkısı olabileceği gibi o an yaptığınız etkinlik vb. hakkında uydurma bir şarkı da olabilir. Şarkı söyleme tekrarlama yolu ile kelime dağarcığının artmasını sağlar. Çocuklar ,tekrarlama yolu ile öğrendiği için şarkı yoluyla da yeni kelimeler ve doğru cümle kalıpları öğretilebilir. Oyun sırasında çocuğa model olmak da çok önemlidir. Çocuğunuzun yaşına bağlı olarak oyunda kullanmış olduğu kısa cevapları sıfatlar, eşanlamlar gibi yeni sözcükler ile genişletme, morfemler aracılığı ile eklemeler yapma(örneğin iyelik ekleri),tekrar etme ya da kullandığı ifadeyi farklı biçimde kullanma yolu ile geri dönütler verebilirsiniz. Bu yöntemler ile oyun hem eğlendirici hem de dil edinimini destekleyici bir role sahip olur.
ÖRNEKLER :
Çocuk :Tır                     
 Yetişkin : Evet, o kırmızı bir tır.
 Çocuk : Tır git.

   Yetişkin : Tır gidiyor !
Çocuk : Abi, şeker verdi ?
 Yetişkin :Şekeri abin mi verdi?

 Faydalanılan Kaynaklar : https://www.atlantaspeechschool.org/Customized/Uploads/ByDate/2013/August_2013/August_20th_2013/The%20Importance%20of%20Play%20in%20the%20Development%20of%20Language%20Skills90435.pdf


8 Ekim 2017 Pazar

Oyunun Dil Gelişimine Etkisi



Bir önceki yazımızda sizlere oyunun sadece bir eğlence aracı değil bütün gelişimsel süreçlere katkı sağlayan ve çocuğun hayatının merkezi olan bir aktivite oluşundan bahsetmiştik. Bu yazımızda ise oyunun dil gelişimine katkısından daha detaylı bir şekilde bahsetmek istiyoruz.
    Piaget'in görüşüne göre doğduğu andan itibaren öğrenmeye başlayan çocukta buna paralel olarak dil de gelişmeye başlayacaktır. Çocuğun yaşına, seviyesine, ihtiyaçlarına ve ilgi alanlarına göre oyunlar belirlemek hem çocuğun dil gelişimi için başka hiçbir aktivite ile sağlayamayacağınız kadar etkili olacak hem de bu yolla çocuğunuzu ve onun dünyasını yakından tanıma fırsatı elde edeceksiniz.

Yeni doğan bir bebek, doğar doğmaz annesini ister ve refleks hareketlerle çevresiyle iletişime geçmeye çalışır. İşte bu iletişim sırasında gözlemlediği ve işittiği kadarıyla alıcı dilini genişletir. Duyulan sesler anlamlandırılmaya çalışır ve yavaş yavaş yeni kelimelerin kullanılmaya başlar. İlk kelimeler çoğunlukla en çok etkileşimde olunan kişilerin ve eşyaların adıdır. Böylelikle ilk kullandıkları sözcükler öncelikle isimler, sonrasında ise çoğunlukla emir kipi halinde fiillerdir. Sonrasında ihtiyaca göre sıfat ve zarflar kullanılmaya başlanır. Zamirler ise sahiplik duygusunun ortaya çıkması ile daha bir önemli hale gelir.

İşte dil gelişiminin bu şekilde seyrettiği bu dönemlerde çocuklarınızın dil gelişimini desteklemek için onlarla şu oyunları oynayabilir aktiviteleri yapabilirsiniz;

Doğumdan 1 yaşa kadar
§  Bebeklerle konuşmak ve onlar şarkı söylemek ikili iletişimi güçlendirir. Yetişkinin bebeğin çıkardığı seslere tepki vermesi de aradaki iletişime katkı sağlayacaktır.
§  Bebeklere bu dönemde şarkılar ve ninniler sıklıkla söylenebilir.
§  Yetişkinler bu dönemde araba, hayvan ya da dışarıdaki sesleri taklit ederek bebeklerin bu sesleri farketmesini sağlayabilir.
§  İlk yılın ikinci yarısında bebeklere çok basit kitaplar okunup buradaki resimler gösterilebilir. Resimdeki olayların sesli şekilde bebeğe aktarılması ve resimlerin tartışılması bebeklerin resimlere bakmasına ve yetişkinden çıkan kelimelerle resimleri bağlamasına yardımcı olacaktır.
1 ila 2 yaş arası
§  Yetişkinler suratlarını kapayıp açarak “ce-e” oyunlarını ya da el çırpma oyunlarını oynarak çocukların alıcı dillerini geliştirebilirler. Aynı zamanda bu oyunlarda ses çıkarımı çocuğun da sesleri çıkarmasına yardımcı olacaktır.
§  Yetişkinler bu dönemde alfabe şarkısı ya da basit ninnileri söyleyerek çocuklarının da söylemesini sağlayabilirler.
§  Anne-babalar bu dönemde etraflarında olan olayları, etraflarında yürüyen nesneleri ya da çocuğun tanıdığı insanları anlatabilirler.
2 ila 3 yaş arası
§  Artık bu dönemde sembolik oyun geliştiği için anne-babalar ya da yetişkinler çocuğun oyunlarında değişik rollerde yer alabilirler. Anne-babalar kendi yetişkin figürlerinden çıkarak okuldaki bir arkadaş ya da çocuklarının yaşıtı olan kişilere bürünebilirler. Bu oyunlarda giriş-gelişme ve sonucun olması çocuğun hikayeleri kavrayışını da kolaylaştıracaktır.
§  Yetişkinler bu dönemde çocuklarına kuklalar alıp, yeni hikayeler yaratarak oyun oynayabilirler. Bu oyunlar çocukların yaratıcılıklarını da geliştirecektir.



Çocuklarda sembolik oyun aynı zamanda “mış gibi oyun' olarak adlandırılabilir. Sembolik oyunda nesneler, davranışlar ya da düşünceler kendi amaçları dışında başka objelere ya da insanlara yansıtılarak kullanılır. Sembolik oyuna; bardaktan su içermiş gibi yapmak, bir tahtayı at gibi kullanmak gibi örnekler verilebilir. Örneğin; çocuk, kalemi telefon yerine kullanıyorsa kalemin gerçek işlevini biliyordur ve kalemi orada telefon yerine temsilen kullanıyordur. İşte bu sembolik oyunlar, çocuğun erken sembolleştirme becerisini geliştirecek ve Piaget’in söylediği gibi dil ve diğer sözel olmayan bilişsel becerilerinin altında aynı sembolik kapasite olduğu için dil ve bilişsel becerilerinin de artmasını sağlayacaktır. Çünkü dilde aynı sembolik oyunda olduğu gibi gösterge ve gösterenin olduğu yani temsil sistemine dayanan bir sistemdir.

Çocuk büyüdükçe oyunları gelişecek ve daha geniş gruplarla daha kapsamlı oyunlar oynamaya başlayacaktır. 4 yaşından sonra grupla oyun oynamaya başlarlar. Bu dönemde çocuklar; sıra almayı, karşılıklı etkileşim içinde olmayı, oyun yoluyla öğrendiği kelimelerle arkadaşlarına bir şeyler anlatıp onları dinlemeyi ve anlamayı öğrenir. Konuşmanın geliştiği kadar çocukların karşısındakini dinleme ve anlama becerisi de gelişir. Kendisini daha iyi ifade eden ve anlaşıldığını hisseden çocuk iletişim konusundaki kaygılarını yener ve kendine öz güveni artar.

Çocuk oyun oynarken dili ; sözlü olarak ifade edilenleri anlama, yeni sözcükler kazanma, olaylarda farklı zaman çekimleri kullanma, soru sorma ve cevap verme , zihinsel değerlendirme, komut verme, sıralama, hayali durumları ifade edebilme, duygu ve düşüncelerini anlatma, problem çözme, tahminde bulunma , bilgileri birbirine aktarma, nesnelerin / araç-gereçlerin adlarını işlevlerini ve kullanımlarını öğrenme amacı ile kullanırlar.
Ebeveynler ve eğitimciler başta olmak üzere aslında herkesin çocukların küçük bir iletişim başlatma girişimlerinde bile onları destekleyici tavırda olması, onların söyledikleri ifadeleri genişleterek geri dönüt vermeleri (ör: ’’araba’’ diyen çocuğa ‘’evet kırmızı araba’’ demek), yaptıkları hataları eleştirircesine değil de fark ettirmeden düzeltme eğiliminde olmaları( yani çocuk 'Ayşe dün gidecek' ifadesini kullandığında yetişkinin ;hayır ,öyle denmez diyerek doğru ifadeyi kullanması yerine;  'Aa, Ayşe dün gitti mi ?' şeklinde fark ettirmeden doğru ifadenin sunumu ) önemlidir.
Aynı zamanda çocuk ile oyun oynarken, çocuğun dünyasında olduğumuzu ve o esnada onun lider olduğu unutulmamalıyız. Böylelikle ; onun egemen olduğu bir dünyada çocuk ,kendisini daha rahat hissedecek ve belki de o güne kadar hiç kullanmadığı kelimeleri, kalıpları kullanmaya başlayarak  dil gelişimi için en büyük gelişmeleri gösteriyor olacaktır.

Kaynakça:


4 Ekim 2017 Çarşamba

Oyun ve Çocuk


      Oyun ,gerçek hayatın çocuk tarafından minyatürleştirilmiş bir yansımasıdır. Çocuğun en önemli uğraşı ve de bir eğlence aracıdır. Peki çocuk dünyası için oldukça merkezi bir aktivite olan oyunun görevi  gerçekten sadece bir eğlence aracı olması mıdır ? Dilerseniz bu soruyu oyunun özellikleri ile gelişim alanlarına katkısı arasındaki inceleyerek cevaplayalım.
     Bir bebeğin ilk oyunları, onun  kendisini keşfetmesi ile başlar. Bu keşif; ailesi, akranları daha sonra da sosyal çevresi ile gelişerek devam eder. Bütün bu keşif isteğinin, merakın kökeninde var olan ise öğrenme içgüdüsüdür. Öğrenme isteği  de hayata hazırlanmanın öncüsüdür. Çocuklar hayata dair pek çok kuralı örneğin nesnelerin nasıl çalıştığını, ne işe yaradıklarını , teşekkür etmek gibi sosyal kavramları ,sıra almayı, dinlemeyi ,paylaşmayı  ,işbirliği yapmayı, alışkanlık ve tecrübe kazanmayı (ağız silme, oyun arkadaşını dinleme, isteğini ifade edebilmeyi öğrenme) oyun esnasında farkında olmadan kazanırlar. Çocuğu karşımıza alarak dakikalarca anlatıp onu uyararak kazandıracağımız bir davranışı oyun yolu ile kısa sürede öğretebiliriz. Çünkü; oyun hem bir eğlenme hem de öğrenme aracıdır. ^Duyarım, unuturum/ Görürüm ,hatırlarım/Yaparım, anlarım ^ Çin  atasözü, bizlere duyu organlarının birden fazlasına hitap eden etkinliklerin öğrenmeyi kolay ve kalıcı kıldığını ifade etmektedir. Bu da ancak oyun yolu ile gerçekleştirilebilir. Oyunla büyüyen çocuklar, zihinsel gelişimle ilgili birçok becerisini de oyun içerisinde geliştirirler. Örneğin ;oyunun kurallarını, oynanışını öğrenirken sürekli yeni bilgiler edinirler ve de zamanla farklı düşünme tarzları geliştirme, problemlere farklı çözümler getirebilme gibi becerileri de gelişim gösterir. Ayrıca  bazı akademik beceriler de oyun aracılığı ile daha rahat aktarılabilir.


    Çocuklar,  kimi zaman gerçek dünyayı taklit yoluyla kimi zamanda hayal güçleri ile kurguladıkları olaylar ve karakterler vasıtası ile oyunlarını şekillendirirler. Bu da çocukların hayal kurma ve soyut düşünme becerilerini geliştirir. Aynı zamanda oyun ,çocukların kendilerini  ifade etmeleri için en doğal ortamdır. Freud, oyunu çocuğun davranışının ve kişiliğinin yansıması olarak görmektedir. Onların isteklerini, düşüncelerini ve korkularını bu yolla öğrenebiliriz.  Aynı zamanda çocukların oyun içinde edindikleri değişik roller onların başkalarını anlamasına, cinsel rolü kavramasına ve arkadaşları ile iletişim kurmasına yardımcı olacaktır. Bu da sosyal gelişim açısından çok önemlidir. 
   Duygusal gelişim açısından ise çocukların oyunda kendilerine güvenleri ve beğenilme duyguları da gelişirken bir yandan da akranları ile anlaşamama durumlarında ise (oyuncağını paylaşmak istememe, istediğini zorla kabul ettirme gibi) olumsuz duygularını  kontrol edebilmeyi öğrenirler.
    Açık havada oynanan oyunlar, çocuğun güneşten ve temiz havadan daha fazla yararlanmalarını sağlar ve bedensel gelişimlerini hızlandırır. Yine bu tarz hareket gerektiren oyunlar, çocuğun kan dolaşımını hızlandırır ,iştahını açar ,uykusunu düzenler ,terleme yoluyla zararlı toksinleri  atar ve fazla enerjisinin boşaltılmasına yardımcı olur.
    Bir diğer önemli nokta ise oyun ile dil gelişimi arasındaki yakın ilişkidir. Oyunda ; yeni sözcükler öğrenerek kelime hazinelerini geliştirme, soru sorma-cevap verme, komut verme, iletişim başlatma, sıra alma ,zamirleri doğru kullanabilme, daha düzgün ve uzun cümleler kurabilme gibi becerileri yani dili kullanmayı öğrenirler. Çünkü; oyunda çocuklar için rahat ,korkmadan ve çekinmeden konuşabilecekleri bir ortam oluşur.
     Yazımın başında yer alan sorunun cevabını sanıyorum ki şimdi çok rahat verebilirsiniz. Oyun çocuğun  tüm gelişim alanlarını besleyen bir etkinliktir. Son olarak ; biz yetişkinler de çocukların gelişimsel süreçlerinin takibini yaparken oyunlarını gözlemleme gibi bir yöntemden de faydalanabiliriz. Eğer bir çocuk oyun kuramıyorsa , ya da her zaman tek başına oynamayı tercih ediyorsa  altında yatan pek çok sebep olabilir. Tüm çocukların oyunlarla büyümesi dileğiyle.




3 Ekim 2017 Salı

Dil ve Konuşma Terapisi Eğitim Süreci

Dil ve Konuşma Terapisi Eğitim Süreci


Dil ve konuşma terapisi  mesleği; biyomedikal bilimler (anatomi, fizyoloji, nöroloji, çocuk hastalıkları, psikiyatri, kulak burun boğaz, genetik, fizik tedavi ve rehabilitasyon, odyoloji vb), klinik dilbilim (fonetik, akustik, fonoloji, psikodilbilim, nörodilbilim), psikoloji, kognitif nöropsikoloji ve özel eğitim bilimleri ile birbirini bütünleyen disiplinlerarası ve çoklu-disiplinli bağımsız bir bilim alanı olarak yasal zeminde sağlık meslek mensubu olarak tanımlanmıştır.2011 yılından itibaren meslek yasası mevcut olan mesleği icra edebilmek için gerekli olan lisans eğitiminin süresi ise 4 yıldır. Şu anda dil ve konuşma terapisi lisans eğitimi ; Hacettepe Üniversitesi,Anadolu Üniversitesi,Üsküdar Üniversitesi, İstanbul Medipol Üniversitesi,Biruni Üniversitesi,Sağlık Bilimleri Üniversitesi ve İstinye Üniversitesi’nde verilmekte olup program MF3 puan türü ile öğrenci kabul etmektedir.
  Dil ve konuşma terapisi lisans programında ise; öğrencilere mesleki bilgi ve beceriyi kazandırmaya yönelik olarak sistematik bir mesleki eğitim verilir. Dört yıllık program boyunca birinci yıl temel ve mesleki giriş dersleri yoğunlukta olup öğrencide mesleki bir temel oluşturulmaya çalışılır. İkinci ve üçüncü yıllarda dil, konuşma, ses ve yutma bozukluklarının özellikleri, tanılama yöntemleri ve her biri farklı bozukluklara ve hastalıklara yönelik özelleşmiş konuşma terapisi yöntemleri üzerine yoğun bir eğitim verilir. Dördüncü yıl ise öğrenciler üç yıl boyunca öğrendikleri bilgileri uygulama fırsatı buldukları bir klinik uygulama eğitimi alırlar. Ayrıca öğrenciler, zorunlu staj yapmak durumundadırlar. Verilen dört yıllık eğitimin sonunda varılmak istenen hedef; mesleki etik ve otonomiye sahip, bilgili, sorumluluk alabilen ve mesleki uygulama becerisi kazanmış, mesleğini icra edebilecek alt yapıya sahip dil ve konuşma terapistleri yetiştirmektir.

Kaynakça:
http://abp.anadolu.edu.tr/tr/program/programProfili/1399/8

 

 

 

 

 

Dil ve Konuşma Terapisi Nedir ?

DİL VE KONUŞMA TERAPİSİ NEDİR?


Dil ve konuşma terapisi bölümü ,dil-konuşma güçlükleri ve bozuklukları ve buna bağlı iletişim problemleri , yeme- içme ve yutma bozukluklarının öncelikle önlenmesi, sonrasında ise tanılanması ve rehabilitasyonu ile ilgilenip toplumda bu alandaki problemlerin en aza indirilmesi için çalışan uzmanları yetiştirmeyi amaçlar. Bu alanda çalışacak uzmanlara ise dil ve konuşma terapisti denir.Dil ve konuşma terapisti/patoloğu ; dil ve konuşma terapisi alanında lisans eğitimi veren fakülte veya yüksekokullardan mezun veya diğer lisans eğitimleri üzerine dil ve konuşma terapisi alanında yüksek lisans veya doktora yapan bireylerin ses, konuşma ve dil bozukluklarının önlenmesi için çalışmalar yapan ve ilgili uzman tabip tarafından teşhisi konulmuş yutkunma, dil ve konuşma bozukluklarının rehabilitasyonunu sağlayan sağlık meslek mensubudur.
Dil ve konuşma terapisti olmak için gerekli eğitim süreci hakkında detaylı bilgi almak için 'Dil ve Konuşma Terapisi Bölümü Eğitimi' yazımızı okuyabilirsiniz.


Dil konuşma terapisi, multidisipliner(çok disiplinli) ve interdisipliner(disiplinler arası) bir yaklaşımdır. Yani dil ve konuşma terapisti hem tanının hem terapinin daha sağlıklı olması için gerektiğinde odyologlarla, psikologlarla, okul öncesi ve sınıf öğretmenleriyle, doktorlarla, ergoterapistlerle iş birliği içerisindedir. 


Dil ve konuşma terapistleri  , sesletim bozuklukları (örneğin r sesinin üretilememesi), akıcılık bozuklukları(örneğin kekemelik) gibi yalnızca dil ve konuşma terapistinin uzmanlık alanına giren konulardan, çok daha komplike olan otizm gibi gelişimsel sorunlara eşlik eden dil ve konuşma bozuklukları, afazi (inme sonrası dil ve konuşma kaybı) ve diğer nörolojik kökenli (dizartri, apraksi) konuşma ve dil bozuklukları, yutma,-yutkunma ve östaki borusunu etkileyen bozukluklar,ses bozuklukları, özgül (spesifik) dil bozuklukları ,dili yazarak ifade etmede karşılaşılan bozukluklar (disleksi,disgrafi, disortografi) ile mantıksal işlemlemeyi/akıl yürütmeyi etkileyen bozuklukların tanı, değerlendirme ve terapi sürecinde rol alırlar.
Terapi ve değerlendirmeye destek olarak eğitimini aldığı ses analiz ve görüntüleme yöntemleri, larengoskop, videolarengostroboskop, nazoendoskop, videofloroskop, laringograf, vokastim,vitalstim, nazometre gibi ve diğer cihaz ve araçları kullanarak dil ve konuşma fonksiyonlarının klinik değerlendirmesini yapabilirler.Ayrıca ;alternatif ve iletişimi destekleyici sistemler ve cihazlarını seçme, önerme (örn. bilgisayarlı konuşma cihazları, trakeoözefageal, larenjektomi protez benzeri konuşma aparatları) görevini yaparlar.
Dil ve konuşma terapistleri bebeklerle, çocuklarla ve yetişkinlerle çalışabilirler.Kimlerle ne için çalıştıklarını aşağıda bulabilirisniz.
Bebeklerle
Beslenme ve yutma güçlüklerinde

Çocuklarla
Otizm ve karşılıklı etkileşim problemleri
Dudak damak yarıklıkları
Disleksi
İşitme yetersizliği
Gecikmiş konuşma
Dil bozuklukları
Öğrenme güçlüğü
Fiziksel yetersizlik
Akıcılık bozuklukları
Ses bozuklukları

Yetişkinlerle
 nörolojik bozuklukları ve dejeneratif koşulları takiben iletişim veya yeme ve yutkunma sorunlarını terapi etmekle görevlilerdir.Bunlar şunlardır;
      İnme
      Kafa travması
      Parkinson hastalığı
      Demans          
Duyma yetmezliği
Öğrenme güçlüğü
Fiziksel yetersizlik
Akıcılık bozuklukları
Ses bozuklukları



2 Ekim 2017 Pazartesi

Giriş Yazısı

😊Merhaba ;
Henüz ülkemizde oldukça yeni bir lisans alanı olan; dil ve konuşma terapisi  hakkında bilgi paylaşımlarımızın yer alacağı bloğumuza hoş geldiniz. İsmimizde de olduğu gibi dil ve konuşmanın dünyası burası. Yazılarımız ile bu dünya ile sizlerin dünyasını yakınlaştırmak istiyoruz. Öncelikle kendimizi tanıtalım; Üsküdar Üniversitesi dil ve konuşma terapisi lisans eğitimi 3.sınıfta okuyan ve ‘Bilgi, paylaştıkça çoğalan bir hazinedir’ felsefesini benimsemiş olan 2  öğrenciyiz. Buradan yola çıkarak öğrendiklerimizi sizlerle paylaşmak isteyen 2 gönüllü olarak bakabilirsiniz bize. Sadece üniversite yıllarında değil mezuniyetimizden sonra da bildiklerimizi sizlerle daha emin adımlarla  paylaşmaya devam etmek istiyoruz. Bu bloğu kurarken ki amacımız öncelikli olarak dil ve konuşma terapisi alanının her yönü ile tanıtılması ve de alanımızı zaten bilen kişilerin de kafalarındaki soruların cevap bulabilmesi için elimizden geleni yapmaya çalışmak. Bloğumuzda ; kendisinde veya  bir yakınında dil/konuşma/yutma bozukluğu olup da bozukluklara ilişkin bilgi arayanlar, hangi koşullarda  terapi alınması gerektiğini merak edenler, terapi sürecini kafasında şekillendirmek isteyenler, işin rehabilitasyon kısmında görev almak isteyip de nasıl bir meslek bizi bekliyor acaba diye düşünenler ,psikoloji dünyasına ilgisi olanlar ve alanımıza ilişkin güncel haberler, gelişmeler, kitap/film önerileri ,ders içerilerimizden haberdar olmak isteyenler için elimizden geldiğince bilgilerimizi, öğrencilik sürecimizde edindiğimiz tecrübelerimizi ve önerilerimizi paylaşıyor olacağız. Yazılarımızın, farklı konu başlıkları altında ve her hafta eklediğimiz yeni yazılar ile bloğumuzda yerlerini almasını hedeflemekteyiz. Umuyoruz ki keyifle okursunuz .Aslında bir derya deniz olan bu alanda faydalı olabilmek dileğiyle.